Orkestra Şefi Olmak mı, Mutfağın Aşçısı Olmak mı Zor?

Üniversite de derslerimizden biride koro yönetimi ve orkestra idi. O güne kadar orkestra şefinin bu kadar önemli olabileceğini gerçekten düşünmemiştim. Senfoni Orkestralarını bir düşünün asgarisi 60 kişiden başlayan farklı enstrümanların aynı anda bir eseri büyük bir uyum ile icra etmesi. İşte müziğin matematik olduğunun bir başka göstergesi olarak karşımıza çıktığı diğer bir konu şudur. 1+1= 2 doğru değil mi? 1 vuruşluk nota + 1 vuruşluk nota = 2 vuruş. Buda doğru. Matematikle olan tek farkı ritim ve duygusu.

Şimdi orkestra şefliğinin şöyle bir tarihsel geçmişinden başlayıp günümüze kadar gelişine bir bakalım;

Orkestra şefliğinin geçmişi çok eskilere dayandığı elimizde olan bir çok veriye göre söyleyebiliriz.. Milattan önce 700 lü yıllarda Antik Yunan’da bir orkestra şefinin “elindeki çubuk ile yaptığı hareketlerle” 800’ e yakın müzisyeni nasıl yönettiğine dair bir çok veriye rastlanmıştır.

Yapılan bir çok araştırma ve yayın organlarında yer alan tespitlere göre, orkestra şefliği o günden bu yana değişim göstermekle birlikte, sahnedeki duruşu ve gizemli havası hala devam ediyor diyebiliriz Şu soruyu sormadan geçemiyor insan, nasıl oluyor da bir insan, hiç konuşmadan ve ses çıkarmadan, elindeki çubukla, hatta bazen sadece ellerini kullanarak yüzlerce müzisyenin enstrümanından çıkan sesten sorumlu oluyor ve onların büyük bir uyum içerisinde çalınan eseri ortaya koymasını sağlıyor?

Sanata ve müziğe dair diğer sırlar gibi burada da tam bir cevap vermek mümkün olmasa da, orkestra şeflerinin spor takımlarının teknik direktörleriyle benzerlik gösterdiğini söylersek yanlış olmaz diye düşünüyorum.. Ne yaptıkları tam bilinmese de, çalınan eserin ya da oyunun performansını görünce anlarsınız.

İsterseniz orkestra şeflerinin sahnede görünür ya da görünmez, bilinçli ya da bilinçsiz yaptığı görevlerden birkaçını bana göre en önemlilerinden olanlarına şöyle bir bakalım;

Ritim & Tempo

“Orkestra şefinin görevi her an doğru tempoyu göstermektir,” diyor, kendisi de besteci ve şef olan R. Wagner. Orkestra şefi sağ elindeki çubuğu ya da sadece ellerini kullanarak tempoyu belirler, devamını sağlar, yeni ölçünün başlangıcını işaret eder, bu yolla bazen yüzden fazla kişiden oluşan orkestrayı bir arada tutar. Bunların tümü orkestranın iyi performansı için önemli görevler olmakla birlikte şefin görevi metronomluktan öte bir şeydir.

Her Şef Kendi Yorumunu Katar

Orkestra şefi, çeşitli mimik ve jestlerle çalınan esere kendi yorumladığı şekliyle can katar; müzikte kimi unsurları öne çıkarırken kimilerini kontrol altında tutar, nüansları vurgular, eski bir eseri yeniden yorumlar. Bu işler genellikle sol ele düşer. Bazı ortak el hareketleri olmakla birlikte çoğu şefin kendi tarzı vardır.

Orkestra Şefi Önce İyi Bir Dinleyici Olmalı

“En iyi orkestra şefleri en iyi dinleyicilerdir,” diyor gazeteci ve yazar Tom Service, orkestra şefleriyle ilgili ‘Simya Olarak Müzik’ adlı kitabında. “Onlar parıltılı bir dinleme çubuğu gibidir; bir taraftan tek tek bireylerin potansiyelini tam olarak sergilerken bir taraftan da şefin ve orkestranın, üyelerin toplamından daha büyük bir şey ifade ettiği bir yoğunlaşma haline gelir.”.

Yönetici Olmak ve Yönetmek

Ünlü orkestra şefi ve besteci Pierre Boulez, “Kendi iradenizi kabul ettirmeniz gerekir; balyozla değil, kendi bakış açınız konusunda insanları ikna ederek tabii ki,” diyor. Yazar Tom Service ise birçok şefin kendisini demokrat olarak tanımlamasına karşı çıkarak şunları söylüyor, “Bu doğru olamaz. Demokrasi işlemez demek değil bu, ama dolambaçsız olamaz. Müzakere edilmesi gerekir!” Berlin Filarmoni Orkestrası’ndan örnek veriyor, “Bu orkestra coşkun ve tüm kapasitesini sergilemek isteyen bireylerden oluşur. Ama sahnedeki şef onlara kolektif bir odak sunmazsa başıbozuk hale gelirler.”

Konser Öncesi Aylar Süren Yoğun Hazırlık Dönemi

Orkestra şeflerinin işi enstrüman çalanlardan daha kolaymış gibi görünür. Fakat Boulez “Orkestrayı yönetmek enstrüman çalmaktan çok daha zordur. Kültürü bilmeniz gerekir, partisyonları bilmeniz gerekir, ayrıca ne işitmek istediğinizi öngörmeniz lazım,” diyor.

Orkestra şeflerinin müzik sezgileri çok güçlüdür, ama sadece bu yetmez. Her partisyon üzerinde saatlerce çalışmış olarak sahneye çıkarlar. Bu çalışma sadece notalara değil, tarihi belgelere, mektuplara, biyografilere, müzik eserinin yazıldığı dönem kullanılan teknik performans kılavuzlarına kadar uzanır. Yazar Tom Service, “bütün büyülü şeyler gibi müzik de ağır bir çalışmanın ürünüdür,” diyor.

Simge olmak

Bir orkestranın müzik yönetmeni ya da daimi şefi pozisyonunda olmak, orkestra şefine, konserin gidişatından daha büyük bir sorumluluk yükler. Genç Venezuelalı şef Gustavo Dudamel, kişisel karizması ve liderlik özelliklerinin yanı sıra Venezuela Simon Bolivar Gençlik Orkestrası çalışmasıyla da ülkesinin müzik eğitim sistemini dünyanın gündemine sokmuştur.

Bir konseri ölümsüzleştirmek

Klasik müziğin diğer türlerden şöyle bir farkı vardır, bazıları yüzlerce yıl önce yazılmış olan eserler defalarca icra edilir ve kayda alınır. Bazı gösteriler aradan yıllar geçse de akıllarda kalır ve bunun arkasında hep orkestra şefleri yatar, ritmin yaratıcısı olan, ellerini havada sallamaktan çok daha fazla şeyi esere katan şefler.

İşte Şef olmak bu kadar kolay… O zaman konu başlığımızın kararını siz verin.

Her ne olursa olsun sanatsız ve müziksiz kalmayın. Kalın sağlıcakla…

 

Yorum Ekle veya Yorum Oku

Mekanın Ambiyansı ve Müziğin Uyumu

Yapılan araştırmalar sonucunda bir restoranın başarılı olabilmesi için konumu, ambiyansı ve yemekleri kadar müziğinde önemli olduğunu unutmamakta fayda var. Geçmiş tecrübelerime baktığımda öyle şık öyle ihtişamlı mekanlara yemek için gittiğimde yapılan müzik yayınının bir kadar kötü olduğunu tespit etmişimdir. Hatta bazen servisi almadan kalktığım bile çok olmuştur. Kaliteli ve lezzetli yemekler için önce iyi bir aşçı sonra iyi bir mutfak gerekir değil mi? O zaman gelin birde müziği irdeleyelim. İyi bir müzik yayını için mekanın akustiğinin düzgün, yayın sisteminin kaliteli olması şart ama bunlar yeter mi üzgünüm yetmez. Hoparlörlerin konulduğu yerler, duvarların yapısal dokusu, zeminin nelerden yapıldığı, koltuklar, masalar, kumaş gibi ses emici özelliği olan malzemelerin yoğunluğu müzik yayınını olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkiler.

Son döneme baktığımız da yani son 3 yıl diyelim birçok restoran veya benzer kuruluşlar kapısına kilit vuruyor. Büyük paralar harcanarak açılan, hatta tanıtım ve reklamı çok iyi yapılan mekânlar bile kısa bir süre sonra kapılarını kapata biliyor. Bu durumun başta ekonomik kriz olmak üzere birçok sebebi var bunları biliyoruz. Ancak misafirlerin kendilerini geldikleri mekânda rahat hissetmemesi de çok önemli bir neden. Bir mekana ilk kez bile gittiğinizde kendinizden bir şeyler hissetmezseniz oradan biran evvel kalkmak istersiniz. Bunun olmamasını olumlu yönde etkileyen ise misafirlerin bir restoran ya da kafenin ambiyans ve müziğin etkisi çok büyüktür. Eğer gittiğiniz bir mekandan etkilenmişseniz ertesi gün arkadaşınız ile konuşurken “ dün gittiğimiz mekanın ambiyansı muhteşemdi” veya “ müzik seçimi ve ses sistemi harikaydı” dersiniz değil mi ?. Tabii bunun tam tersi de olabilir.

Yine yapılan araştırmalar çalınan müziğin ve tabi ki kalitesinin, misafirlerin yüzde 62’sinin restoran seçimini etkilediğini ortaya koyduğunu görüyoruz. Yapılan doğru müzik stratejik olarak kullanıldığında müşterinin bilinç altında özel bir deneyim yaratarak mekân ile müşteri arasında duygusal bir bağ oluşmasını sağlıyor.

Bir başka önemli tespit ise “ Restoran ve kafelerde çalınan müzik, müşterilerin mekânda kalma süresini, hatta harcayacakları para miktarlarını da olumlu yada olumsuz yönde etkiliyor. Bakın daha seçeceğiniz müzik türü nelere yarıyor. Müzik seçimi sayesinde bir restoranda özel bir ambiyans oluşturmak, insanların yemeklerini daha hızlı ya da yavaş tüketmelerini sağlamak da mümkün oluyor.

Sizden isteğim bu yazımı okuduktan sonra gittiğiniz ilk yemekte sizlerde tespitlerinizi yaparak bizlerle paylaşın.

 

Yayın sistemi kaliteli, akustik düzgün olmalı. Restoranların birçoğunda mimari hatalardan kaynaklanan akustik problemler yaşandığını ve bu sorunların restoranları kapanmaya kadar götürdüğünü daha önce belirtmiştim. Akustiği düzgün olmayan mekanlarda yapılan müzik yayınının, ne kadar doğru olursa olsun olumlu sonuç vermediğini bir çok mekanda tespit ettik. Asıl mesleğim müzik ve sanat danışmanlığı olmasına ragmen iç mimarlığa olan ilgim bu konuları araştırmama sebep olmuştur. Bu iyi bir şey mi ? Eşim için hayır. Çünkü özellikle ilk kez gittiğimiz bir mekanda, mekanın mimari yapısı, konumu, ambiyansı, personelin davranış biçimi, mönüsü ve tabi ki müzik yayını. Birinin bile eksik olması o akşam yemeğini sekteye vura biliyor. Buradan çıkan sonuç çok bilmek bazen iyi olmaya biliyor. Döneyim kendi konuma;

“ Gittiğim birçok restoranda özellikle mekanın akustiğini etkileyen hatalar görüyorum. Böyle mekanlarda ses doğru yayılmadığı için uğultuya kadar varan problemlerle karşılaşılabiliyor. Eğer ortamda sesin düzgün yayılımına engel olan mimari problemler varsa müziğin de çok fazla önemi kalmıyor. Çünkü iyi müzik yayını için mekanın akustiğinin düzgün, yayın sisteminin kaliteli olması şart! Ancak bunlar yapılan tespitler sonucunda yetmiyor.”

Önce doğru malzeme, sonra müzik seçimi Bir restoranda doğru müzik yayınının önemini yani olmazsa olmazları; “Kaliteli bir teknik altyapı yapıldıktan sonra tabii ki doğru cihazların seçimi ve yerleştirilmesi gerekiyor. Amfi seçimi, binanın tavan yüksekliği ve metrekaresiyle doğru orantılı olarak seçilen hoparlörlerin yerleri,  duvarların yapısı, zemin, koltuklar ve masalar, kumaş gibi ses emici özelliği olan malzemelerin ne kadar olduğu, müziğin mekan içinde ki dağılımına olumlu yönde destek olan unsurlar. Bütün bunları en uygun şekilde tamamlandıktan sonra çalınacak eserlerin seçimi üzerine tespitler yapabiliriz. Restoranların konseptine, müşteri profiline ve mekanın özelliğinden dolayı geçirilen zaman göre müzik türünün belirlemesi gerekmektedir. 3-4 saatten fazla sürebilen, oturumlarda rahat bir sandalyede oturulan uzun bir sohbet eşliğinde yenilen yemek esnasında çalan müziğin rahatlatıcı bir tempoya sahip olması son derece önemlidir. Bunlar yine konsepte ve mekanın kuruluş tarzına göre eski 45’ likler, Soft jazz tarzlarında olabilir.”

Bu bilgiler ışığında o zaman afiyet olsun hepinize.

Sevgiyle ve her daim müzik ile kalın…

Yorum Ekle veya Yorum Oku

Otizm ve Müzik

Yaklaşık 18 yıldır üzerinde çalışmış olduğum Otizm’ li bireylerde müzik eğitimi konusu ile ilgili yüzü aşkın çocuk üzerinde birebir dersler yaparak bu konuda ki gelişimlerinin yanı sıra sosyal yaşamdaki etkilerini tespit ettim. Artık sizlerin de bildiği gibi Otizm’ li bireylerde müzik eğitimi olmasa olmazların başında geliyor.

Kendi sanat atölyemde bu çalışmalarıma devam etmemin yanı sıra sizler gibi bu konuya gönül vermiş kurum ve kuruluşlarla da birlikte çalışarak bilgi birikimlerimizi birleştirmek ve bu özel çocuklarımıza daha faydalı çalışmalarla katkı sunmak isterim.

Her geçen yıl Otizm’ li bireylerin artarak çoğalması bu konuda daha profesyonel bakış açısı ile çalışmamız gerektiğinin bir göstergesi olarak önümüze çıkmaktadır.

Bu çocuklarımızla çalışacak öğretmenlerimizin konuya hakim olmaları açısından araştırmacı, kendini geliştiren ve sevgi dolu olmaları gerekmektedir.

Yani Otizm’ li çocuklarla çalışacak öğretmen, önce kendisini bu konuda eğitmeli ve çok çalışmalıdır. Aksi takdirde eğitimsiz bir kadronun başarılı olması ve çocuklarımıza faydalı olması mümkün değildir.

Çok kısaca müziğin bu konuya yapabileceği katkı ve etkileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Otizm’ de Müzik Neden Önemli ?

Otistik çocukların müziğe ve müzik terapisine özellikle duyarlı oldukları sıklıkla rapor edilmiştir. Müziğin kullanımı otistik çocukları motive etmek ve sosyal zamanlarındaki temel boşluğu doldurmak açısından uygundur. Bu açıdan bakıldığında müziğin işlevi sosyalleşmeyi sağlayarak bireyi topluma kazandırmaktır. İşitsel bir uyaran olarak müzik otistik çocukla iletişim kurmak için iyi bir yoldur. Dış seslere karşı tepkisiz kalan bir çocuk, müziksel seslere karşı aşırı duyarlılık gösterebilir. Duyular arası bir bütünlük kurmak için müzik kullanılabilir. Müziğin otistik çocukların iletişiminde ve eğitiminde eşsiz bir yol olduğunu, tedavi ve öğrenim aracı olarak etkililiğinin iki farklı terapi ve eğitim çerçevesi sağlayabilme yeteneğinden geldiğini söyleyebiliriz. Müzik tutarlı, kararlı ve tahmin edilebilir bir çevre oluşturur. Güncel bir şarkının melodisi, armonisi ve ritmi, stresli ya da yabancı bir ortamda çocuğun rahat etmesine yardımcı olur. Müzik aynı zamanda sınırsız bir esneklik de sağlayabilir. Zaman zaman çocukla birlikte değişir, çocuğun davranış ve duygularını yansıtabilir. Otistik çocuklarda müzikle etkileşim terapisi etkileşimsel oyunlar çerçevesinde düşünülür. Bu aynı zamanda normal çocukların dil gelişimleri ile de paralellik gösterir. Otistik çocukların aileleri onlarla iletişim kurmaya çalışsalar da sözlü diyalog kuramazlar. Müzikal etkileşim terapisi bilişsel ve motor becerilerin gelişmesinde etkilidir. “Normal çocuklar oyunlarla gelişme gösterirler. Müzikal etkileşim terapisinin amacı, davranışları ve çocukların algısını geliştirmektir, müzikal diyaloglar yaratarak çocuğun aile ve çevre ile olan etkileşimini artırmaktır. Müzik genellikle otistik çocukların sosyal durumları anlamasına yardım eder. Müzisyenin amacı çocuğa iletişim tecrübesi vermektir ve çocuğun hareketlerini dengelemektir. Müzisyen, çocukla iletişim kurmak için bir yapı iskelesi oluşturur. Literatür kapsamında otistik çocuklarla müzik terapi üzerine yapılan araştırmaların iki grup altında toplandığı görülür:

a)     Müzikal duyarlılığın artıp artmadığını gözlemlemeye yönelik yapılan araştırmalar. (Algılama üzerine odaklanan araştırmalar)

b)     Müziğin etkisiyle sosyal davranış değişimini üzerine yapılan araştırmalar.

Müzikal duyarlılık üzerine yapılan araştırmalar psikolojik-nörolojik araştırmalar kapsamında değerlendirilir. Genel olarak bütün araştırmaların çıkış noktası otistik çocukların müziğe karşı olan aşırı ilgileridir. Bu aşırı ilgi, yüksek fonksiyonlu otistik çocuklarda yüksek müzikal algıyı da beraberinde getirir. Yapılan müzik çalışmaları ve çalgı eğitimi ile müzikal algı üzerine odaklanılır. Yapılan kimi çalışmalarda mutlak kulak özelliğine sahip olan otistik çocuklara rastlanır, bu çocuklar belirli bir frekansı olan her sesin nota karşılığını söyleyebilme yeteneğine sahiptirler. Sonuç olarak müzikal duyarlılık üzerine yapılan araştırmalar nörolojik araştırmalar kapsamında düşünülür. Müziğin etkisiyle sosyal davranış değişimi ve müziğin tedavi edici etkisi üzerine yapılan araştırmalarda, herhangi bir şekilde müzikle ilişkilenen otistik çocuğun problem davranışlarının seyri takip edilir. Aynı zamanda otizmin belirtileri olan; sosyal iletişim zorluğu, göz teması kuramama vb. hastalığa özgü problemleri azaltmak için müzik terapiden faydalanılır. Bu çalışmaların ortak özelliği çocuğun sosyal iletişim sorunlarını ortadan kaldırmaya yönelik konuları ele almasıdır.

 

Bu konu ile ilgili son bir yıl içerisinde öğrencilerimle yapmış olduğum bazı etkinlikleri sizlerle paylaşmak isterim.

TED KOLEJİ ANKARA

Otizm ve Müzik Konulu Seminer ve Esra Nazlı Doğan Piyano Dinletisi

  

 

Fazıl Say Ankara Konseri’ nde Esra Nazlı Doğan sahne alarak muhteşem bir performans gösterdi.

Atölyemde Müzik Var Konulu Mavi Sahne Ankara ‘ da Dinletimizden.

 

 

 

CKM Kültür Merkezi Ankara Ege Akpoyraz ve Ahmet Yalçın Piyano Dinletisi.

 

CKM Kültür Merkezi Ankara Güneş Çevik Piyano Dinletisi

 

CKM Kültür Merkezi Özlem Deniz Keman Dinletisi

Bireysel ve Grup Derslerimizden

 

Birlikte yapacağımız çalışmalarla bu özel çocuklarımıza güzel katkılar vereceğimizi düşünüyorum.

Saygılarımla

Ersan Petekkaya

YORUM EKLE veya YORUM OKU

 

Bumerang - Yazarkafe