Necip Fazıl Kısakürek

BİLMİYORUM…

1920 İstanbul Bahriye mektebi  4.sınıf bütünleme sınav sorusuna Ahmet Necip’in verdiği  ve YOL AYRIMI olan cevap..

Üstat;
Şairlerin sultanı.. Bana bir Hayat'tan bahset..
Ama içinde isyan olmayan isyan liyakatindeki AŞK ve o Aşkın gözyaşlarıyla ıslanmamış bir hayat.
NECİP FAZIL KISAKÜREK ( 1904 – 1983 )
BİLMİYORUM ’la ayrıldı felsefe kokan bir hayatın nefes darlığından. Soluklar değişti. Yenilendi hayat pervanesi. Farklı döndü o gün çarklar. Kıyametin ilk belirtisi.. Oysa demişler di; O yol ayrımı değil diye.. Bırak “SIR” bizde kalsın. Anne duası ile başlamıştı serüven..

Ve ilk mesaj verildi aleme;
- Gözlerim hastane odasının penceresinde
Savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı içimden karar verdim.. Şair olacağım.

Ah anne;
- Ne aldımsa annemden, daha düne kadar yaşayan ve seksenini hayli aşkın olarak ölen, hayatı boyunca masum ve mahzun bu kadından aldığıma inanıyorum..

Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye cumhuriyeti yok oluş ve yeniden varoluş gerçeklerini birebir yaşamış ve bulunduğu dönemin hem sosyal, hem siyasal, hem dini hem de insani  yönlerini çok iyi analiz etmiş bir değer adamı..
Edebiyat alanında yapmış olduğu çalışmalar ile “Şairlerin Sultanı” unvanını almış ve o unvanın geçen zaman içinde “ÜSTAT” boyutuna taşımış bir şahsiyet, bir yüce insan. 

Dönemin neredeyse tabuları olarak bilinen Fransız ve Amerikan kolejlerinde eğitim almış, sağında solunda kendi heyecanına heyecan katan farklı kuleler; Ahmet  Hamdi Aksekili, Yahya Kemal Beyatlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver.
Bir tek eksiklik kendisine Yokluğundaki Varlığını keşfettirecek bir koca yürekti. Edebiyat hocalarının hocası, Sırrını ifşa eden ve o küçücük yürekte fırtınalar koparan zamanın şahı münhasırı İbrahim Aşkı..
- Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat, zift dolu gözlerde karanlık kat kat…Yalnız seccademin yününde şefkat; Beni kimsecikler okşamaz madem; Öp beni alnımdan, sen öp seccadem.
Kocaman kocaman kırık bedenlerden kopup edebiyat başşehri olan Paris hikayesine koyulmuş bir yassı perdeli konak. Kondu etrafında saçmalıklar yükü ile “Kaldırım” mahyasına..Birde üzerinde haram kokusu ki. Kumar..
- Kendimi Allah’a en yakın hissettiğim AN, zarı yere bıraktığım AN’dır..
Aşk'tan çıkar edebi sözler..Mekan, zaman fark etmez..Çıktımı yürekten kopan sözcükler, Kalem ne yapsın, Kâğıt ne yapsın..

- O genç şair!! Şehrin kapkara çatıları,esrarlı bacaları ve her an göz kırpan ışıkları ortasında kaybolmuş bir çocuk gibi kimsesiz ve on parasız. Bir duygu seli bu. İçinde akımların koşuştuğu. Sınırlarını edebin çizdiği..
Siyaset, Ekonomi, Sosyoloji, Aile, Toplum, Birey…Hepsinin detaylandırıldığı ve bilineni öğretme mantığının hegomonyalandığı bir etüt projesi. Adı İNSAN.


- İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya!
Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya..
Su iner yokuşlardan hep basamak basamak
Benimse alın yazım yokuşlarda susamak..

Medrese_i  Yusuf derlerdi. Mahpus hali hemhal ile. Geçmek lazım olan bir perde daha. Vira bismillah ile düştü kodes dergahına..

Hiçbir siyasi sloganı bulunmayan, ama hayatının her döneminde mutlaka topluma kendi Hakikatini empoze eden bir bilinç dünyası.Bildiklerini ve bil-e-mediklerini öğrenme irşadını biran olsun bırakmayan; Hayatı; Onun mükemmel bir öğrenci olduğuna şahit tutan bir zihin kürü..

- Ben bir şairim;
Sanata yalnız Allah’ı aramak, O’nun mahrem ülkesi meçhuller aleminin karanlıkları içinde rüyalardan daha zengin fener alayı tertiplemek ve eşyanın takındığı duvakları birer birer kaldırmak gayesini biçtiğim gün, sanki boynumda “mutlak hakikat ”den bir kement sezer gibi oldum. Bu kement beni çekti ve senin önünde durdurdu! 

Nazım Hikmet ne düşünürdü diye akıllara geliyor.. Edebiyatın iki yüzünden biri de Nazım olsa gerek idi. Diğer yan hakkında ne geçerdi içinden.. Bilmem.. Bilemem.. Bildiğim gerçekler var elbet. Necip Fazıl’dan ve Nazım Hikmet’ten olan en büyük gerçek “Oğul Mehmet”..

Sadece şair yönüyle değil; Felsefe idrakinin verdiği şüpheci hali evhamı içinde de olaylara bakış açısını derun kılan ve dahi hece ölçülerinden müstesna, kalemin hakkını veren ve yazıyı ; kelimeleri özen ve muntazaman yerleştirebilen ve edebiyatın Türkçe hakkını layıkıyla öz halinde sergileyen bir ehil..
- İçimdeki beldenin her damında bir sala
Yokluk dipsiz felaket, varlıksa büyük bela..

Şair bu; yazar da yazar. Akar da durmaz sözler. Toplanması lazım gele..
“Senfoni” oldu lamekân halde. Kupkuru bir ağaç, yeşerdi hemencecik. Büyüdü de büyüdü.. O bilinç eseri sonradan “Çile ”ye döndü..Sessiz sedasız..Çile dolu bir hayat..

Kör olanların bile görebileceği bir hakikattir ölüm..”Üstat” sözü cenaze merasiminde verilen nişaneydi  aslında. Şairlerin sultanının ” üstat üstat ” naralarıyla gömülmesi. Oysa o çok alışıktı alkışa, sevgiye ve hoşgörüye. Gitti ama arkasında koskoca bir ordu bıraktı. Büyük bir kitle. Edebiyata aşık olanın yoluna ışık tutan bir rehber.

YORUM EKLE

 

Yorum ekle

Loading

Bumerang - Yazarkafe